2 Aralık 2013

Değişiklik var!

Çooook uzun zaman oldu yazmayalı. Ve bu Zaman zarfında hayatımda öyle çok değişiklik oldu ki... Mesela iş hayatım sona erdi. Kız kardeşim evlendi. Tabi ben en göze gelenleri yazıyorum. Vee en son bomba! Ankara'ya taşınıyorum:( Bu benim için en zor olanı... Rabbim hakkımızda hayırlısını gönlümüze göre versin İnşallah... Şimdi bende gurbet neymiş onu göreceğim: (

23 Mart 2012

...

Bugünlerde bir okuma yazma sevdasındayım ama bir o kadar da üşeniyorum. Kitap okumaya çalışıyorum mesela. Bir nevi oyuncak olan ipad de bu konuda bana yardımcı oluyor. Kitap uygulamasına indirdiğim Tolstoy'un Dirilis'ini okuyorum... Aylardır yapamadığım temizliği yaptım gecen haftalarda ama yerleşemedim daha. Yorgunluk da cabası:((  Bakalım daha ne kadar sürecek bu yerleşme? Aslında benim asıl yapmam gereken evdeki fazlalıklardan kurtulmak! O zaman işim daha kolay olacak ama babama kızmama rağmen bir tarafım da ona çekmiş maalesef ! :())  Havalar da ısınmaya başladı nihayet! Kapalı havada bir kasvet çöküyor ve hiç bir şey yapmak istemiyor canım. Güzel havada da evde durmak istemiyorum. Yani her durumda ev işi külfet bana. Benim köşk hanımefendisi filan olmam gerekiyormuş:))  Bu arada İzmir'de eşimin doğup büyüdüğü ev yıkıldı:( Kentsel dönüşüm nedeni ile müteahhite verildi. Ben bile çok hüzünlendim ki eşim gerçekten çok üzüldü. Eski ama mustakil avlusu olan bir evdi. Ve yazın uyumak dışında eve girme ihtiyacı duyulmuyordu. Oysa şimdi bir apartman dairesine taşınmak zorunda kaldılar ve alışmaları çok zor olacak! Sanırım bugünlerde bir İzmir ziyaretimiz olacak... Hayırlısı bakalım... Bahar geldi inşallah ya şimdi Açun ve İK ile gezmelere çıkmak lazım. Şimdi tam sevmelik oldu İK. Ayrıca bebişi olan diğer arkadaşlarımı da ziyaret etmem gerekiyor.  Geçen hafta büyük bir iş başardık ve Sarıyer'de oturan arkadaşımızı ziyarete gittik. Ama o gün araba almak istedim çok. Şehrin bir ucundan öbür ucuna ancak öyle gidilebilir. Hele arkadaşım küçük çocukla çok zorluk çekti. Bir de kimse yer vermez oldu artık. Ne yaşlıya, ne hamileye, ne çocuklu kadına. Ancak yüzsüzlük edip isteyeceksin! Her neyse gidişin sıkıntısı dışında çok güzel bir gün geçirdik:)) Ev sahibesi çok güzel ağırladı bizi:) Daha sonra eve gelen eşi ve kızları da aynı güzellikte karşıladılar sağolsunlar. Bakalım bir sonraki buluşma ne zaman gerçekleşecek? 

11 Temmuz 2011

Karmaşık Duygular...

Karmaşık duygular içindeyim. Tatil yapmak istiyorum ancak Ramazan sonuna kadar bu mümkün değil. İşyerinde hem iş yoğunluğu ( tatile çıkanların işleri de var ) hem de başka sorunlar keyifsiz günler geçirtiyor. Ama aynı zamanda mutlu haberlerimiz de var. Can arkadaşımın oğlu dünyaya geldi beş gün önce. O kadar tatlı ki Allah nazardan saklasın, Allah bağışlasın... Kıyamıyoruz sevmeye:)) Başka bir arkadaşımın da bebek müjdesini aldım. Daha doğrusu tam olarak evet demese de ben anladım:)) Ama söz verdim kimseye açıklamayacağım:)) Evde de bazı durumlar var. babamı ikna etmemiz gereken durumlar... Ancak o bizi biraz zorlayacak gibi. Her neyse yaz güzel her şeye rağmen. Bir de yorgunluk olmasa!

17 Haziran 2011

uyuyorum gözlerim kapalı!!!

Son bir haftadır göz kapaklarımı kaldıramıyorum. İçim uyuyor sanki. Başımı masanın üstüne koysam içim geçiyor. 10 dk uyku bir saat gibi geliyor. Bu hal çevrmdekilerde de mevcut. Havaların kararsızlığının etkisinden bahsediliyor. Acaba diyoru 15 Haziran'da gerçekleşen Ay Tutulması bunda ne keder etkili? En çok benim burcumu ( yay ) etkiliyormuş. Her neyse böyle bir haller işte.

Gerçi uzun zamandır, yazın bir türlü gelememesi de etkili böyle depresif bir durum var üzerimde. Evde hiçbir iş yapmak istemiyorum. Bir yığın iş var ve ben sadece miskinlik yapmak istiyorum. Son zamanlarda iş yerinde de canım sıkılıyor. Sürekli benimle uğraşan, yüzüme gülüp arkamdan iş çeviren biriyle çalışıyorum. Resmen üstümde mobbing uyguluyor. Bu şekilde beni yıldırmaya çalışıyor. Sonra da beni şikayet edip, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Benden savunma istediler. Yazdım ama sadeleştirmem lazım. Zira ilk sinirle yazdığım için şahsın ekmeğine yağ sürmek istemiyorum. O da gözümün içine bakıp vicdanını rahatlatacak bişeyler arıyor. Benim sinirlenip hesap sormamı bekliyor belki de. Böylece kendini savunma fırsatı vereceğim ve ne kadar haklı(!) olduğunu bir kere daha haykırmasına izin vereceğim. Ama yok öyle! Böyle bir duyguyu tatmasına izin vermeyeceğim...

Daha önce benimle bu şekilde uğraşan o üstteki adamların ne kadar zavallı durumlara düştüklerini Rabbim bana gösterdi çok şükür. Bunun o zavallı halini de göreceğim. Zaten bütün bunları yapıyor olması da onun zavallılığının bir göstergesi ama o bunun farkında değil henüz...

Rabbim doğrusunu sen bilirsin!!!

25 Şubat 2011

Allah'ım sağlık ver!

Önce sağlık istiyorum. Ondan sonra daha isteyeceğim çok şey var sırada...

23 Şubat 2011

hayret etmiyorum artık!!!

İnternette sörf yapmayı beceremedim oldum olası. Takıldığım bir kaç site var onlara bakıyorum. En çok da Google Amca'ya soru soruyorum. Yahu bu google yokken biz nerden öğreniyorduk her şeyi? Araştırmacı ruhumu kabartıyor bazen:)) Neyse bunlar ana konu değil. Sadece girizgah...

Gelelim asıl konuya. Dedim ya internette gezemem pek. Arkadaşım Açun pek mahirdir bu işte. Bilmediği site, takip etmediği blog yok neredeyse maşallah:)) Bulmuş yine bir blog bana linkini gönderdi. Hani bir ara meşhur bir video vardı. "İdare edemem anne, idare edemem" diye ağlayan bir çocuğun videosu. İşte o videonun kahramanı çocuğun annesinin bloğu. Genelde çocuğu ile ilişkilerini anlatan postlar yazıyor. Bunlardan birini okudum ve sonra altına yazılan yorumları. Çocuğu ile bir diayaloğunu aktarmış önce:

-Anne biz yaşlanınca Allaha inanacağız değil mi?
-Hayır oğlum nerden çıktı şimdi?
-Babaannem inanıyor ama o yaşlı ya ondan.
-Hayır oğlum yaşlılıkla bir ilgisi yok bunun.
-Biliyorum anne okuldaki bütün arkadaşlarım da inanıyor zaten, sadece ben inanmıyorum.
-Evet çoğunluk inanıyor oğlum.
-Biz az çoğunluğuz değil mi anne?
-Oğlum nereden çıktı bu konu, bütün arkadaşlarının inandığını ne biliyorsun?
-Öğretmen Allahı seviyor musunuz diye sordu.
-Bu nasıl bir soru Yaman? Sen ne dedin?
-Sevmiyorum dedim.
-Oğlum Allahı da bir masal kahramanı olarak düşünüp sevebilirsin.(Telaş*)
-Ay anne ben sevmekle inanmayı karıştırıyorum hep.
-Tabii ki karıştırırsın, henüz böyle şeyler konuşmak için çok küçüksün, öğretmen gerçekten sordu mu böyle bir soru?
-Hayır anne şaka yaptım.

Sonra da neden Allah'a inanmadığını açıklayan bir yazı. Buraya kadar tamam. Ama Hanımefendinin derdi bütün bunlar değildi. O takmış bir kere öğretmene. Nasıl benim çocuğuma Allah'tan bahseder diye. Alttaki yorumları okudukça çok şaşırdım desem yalan olur. Her iki taraftan da yazılanlar beklediğimin ötesinde değildi. Benim derdim Aslı Hanım'ın inanıp inanmaması değil. Çocuğunu nasıl yetiştirdiğiyle de ilgilenmiyorum. Nasıl dindar bir kişinin çocuğunu kendi inancına göre yetiştirme hakkı varsa ( yani 18 yaşına kadar bekleyip kendi tercihini yapmasını beklememe hakkına sahipse) Aslı Hanım da kendi inancı ya da inançsızlığı doğrultusunda çocuğunu yetiştirebilir.

Benim takıldığım nokta Oğlunun öğretmeni ile ilgili söyledikleri. Şunu sormak istiyorum: Eğer öğretmeni "Çocuklar Allah yoktur, inanmayın" deseydi aynı tepkiyi verir miydi? Sanmıyorum. Tepki verir miydi? Onu da sanmıyorum.
He bu arada yazının tamamı için http://asliberry.blogspot.com/2009/05/buyuklerin-dunyas.html tıklayın...

16 Şubat 2011

sen de yaz yaz yaz bir kenera yaz...

Evet yazmak lazım belki de ... Bir zaman sonra okuduğunda hoş hatıralarla karşılaşıyorsun. Taaa ramazan başında girmişim en son bu bloğa. O zamandan bu zamana neler yaşandı ama hiçbiri kayıt altında değil şimdi. Bir ara bir internet sitesinde yazdığım tv eleştirileri oldukça gaza getirmişti beni aslında. Ama onları bırakınca diğerlerini de bıraktım. Aslında biraz da tembellik benimkisi. Oysa üstüne bişeyler söyleyebileceğim o kadar çok konu var ki. Her neyse bakalım bu yazı benim için yeni bir başlangıç olabilecek mi?

11 Ağustos 2010

Ramazan Geldi Hoş Geldi...

Bu sene de Ramazan ayına eriştik çok şükür. Hayırlı ve bereketli geçmesi dileğiyle...
Herkese hayırlı ramazanlar...

21 Temmuz 2010

çok olmuş yine...

Yok yok ben beceremiyorum bu blog işini diyorum da Açun bana gaz veriyor habire. En son kuzenimin düğününe 15 kala yazmışım. Düğün oldu da üstüne kaç hafta geçti. Yorgunluğum bitti mi hayır. O kadar yorgunum ki hala evi temizlemeyi bırakın temizletmeye bile dermanım yok. Gerçi bunda sıcağın payı da yok değil. İyice bir miskinlik çöktü üstüme:(( Bi de eşimle yaşadığımız minik tartışma hiç enerji bırakmadı bende:((

Bütün bunların üstüne de mahallemde yaşadığım bir olay çok üzdü geçen hafta beni. Mahalledeki çocuklar 5 tane yavru kediden bahsetti. Önce bakmak istemedim ama dayanamadım. Annesi kayıp komşular atmış dediler. Gittim baktım gözleri açılmamış yeni doğmuş 5 yavru. Yaşamazlar annesiz diye annesini aradım. Sora sora buldum ama anne yavruları istemedi. Ama bir ihtimal deyip bir kutu içinde yakınına bıraktım. Sabah tekrar kontrol ettiğimde yaşıyorlardı. Heralde bakıyor dedim. Ancak akşam geldiğimde yavruları kaldırımın bir köşesine fırlatılmış buldum. Yerde sürünüyorlardı. baktım ikisi çoktan ölmüştü:(( diğerleri de kötüydü. Annelerini ikna etmeye çalıştım ama nafile. Yaşamayacaklarını biliyordum ama yine de denemek istedim. Eve getirip şırınga ile beslemeye çalıştım. İki tanesi fazla dayanmadı. Yarım saat içinde öldü:(( Üçüncüsü daha fazla dayandı ama bu süre içinde çok acı çekti. Veterinere de sormuştum tabi en başından O da annesiz yaşamaz demişti.

İşin en acı tarafı ise insanların ne kadar acımasız olabileceğini bir kere daha gördüm. Karşıdaki komşunun penceresinden girip evine doğurmuş kedi. O da daha kedi doğumunu tamamlamadan, yavrularını yalamadan atmış yavruları. Sonra da mahallenin çocuklarının elinde oyuncak olmuş garibanlar. Tabi anne soğumuş yavrularından. Daha doğrusu o yavrularını hala o evde sanıyordu:((( Ama yavrularını yaklaştırdığımda tanımıyordu. Bunu yapan acımasız teyzemiz ertesi gün bana yavruları sorma cesaretini de gösterdi. O yapmacık üzülme ifadesini görmeliydiniz. Dişlerimi sıktım ve uzaklaştım oradan. Bir de bana demez mi anneleri bizim kapının önüne gelmiş yavruları aramış. Gönül diyor.... Neyse Rabbim bilir işini.

14 Haziran 2010

haftasonu

Çok yorgunum hem de çok:( Hafta sonu iki gün tatil yapmayı başarmış olmama rağmen çok yorucu geçti. Kuzenim evleniyor 15 gün sonra. Onun telaşı ile hiç sevmediğim alışveriş yollarındayız kaç zamandır. Ya bir kadın bu kadar mı nefret eder alışveriş yapmaktan. Cumartesi günümüzü ne yazık ki alışveriş yedi. Yorgun yattık tabi o gece. Ertesi gün de İstanbul'un öbür ucunda oturan dayımlara gitmek için yollara koyulduk. Göztepe'den Halkalı'ya gitmek için, yeni yeni araba kullanmaya çalışan kardeşimi bizi götürmesi için ikna ettik. Bu arada biz hiç bilmiyoruz araba kullanmayı:(( Tam bir sene önce yine gitmiştik ama yolu hatırlar mıyız emin değildik. Ufak tefek şaşkınlık yaşadık ama yine de hiç sormadan evi bulmayı başardık. Allah'tan çok trafik de yoktu. Vardığımızda ikindi ezanı okunuyordu. Direkt kuzenimin oturacağı eve gittik. Annesine çok yakın bir dairede oturacak. Kuzenimin evini de gördük. Çok hoş, çok modern bir ev olmuş. Allah ağız tadıyla oturmalarını nasip etsin. Sonra dayımlara geçtik. Yengemin iki arada bir derede yaptığı börek ve keklerden yedik. Düğün için aldıkları kıyafetlere baktık. Şıkır şıkır, rengarenk olacaklar. Oysa ben siyah ve beyaz kombinasyonu düşünüyorum. Her neyse daha erken eve dönmek istiyorduk. Zira yolları çok iyi bilmiyoruz ama kalktığımızda saat 22:30'du. Eve ancak 00:00 gibi gelebildik. Velhasılı çok yorulmuşum haftasonu...